Gerçek Şairler Maskesiz ve Mesafesizdir – Röportaj: Sevda Dursun

A.Ali Ural: Gerçek Şairler Maskesiz ve Mesafesizdir

Beş yıl aradan sonra çıkan yeni şiir kitabınız “Kâğıda Sarılı Rüzgâr” hayırlı olsun. Yaklaşık beş-yedi yıl aralıklarla çıkartıyorsunuz şiir kitaplarınızı. Nasıl demleniyor şiirleriniz?

Demlemekle yazdıktan sonra beklemeyi kastediyor olmalısınız. Oysa ben yazmadan bekliyorum. Şiir, beklerken kapımızı çalmaz. Kapı çalana kadar biz onu harf harf damıtırız hayattan. Görerek, işiterek, dokunarak, koklayarak ve tadarak. Yetmez sezerek, hayal ederek ve hafızamızda biriktirerek. Düşündüğümüz her şeyi söylemek gücümüz dahilinde değildir. Bu yüzden armağan biliriz söz nasibimizi. Nimet biliriz şükrü gereken. Rüzgâr yoksa şiir de yok.

Bilindiği üzere pandemi, hayatın birçok alanına tesir etti. Sizin de yeni kitabınızda “Bulaş” adında pandemiye dair bir şiiriniz bulunuyor. Pandeminin dolaylı ya da dolaysız olarak Türk şiirini nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?

Maske ve mesafe en çok şairleri etkiledi.  Gerçek şairler maskesiz ve mesafesizdir. Behçet Necatigil gibi evlerini severlerse de, şehirden ve tabiattan mahrum kalmak istemezler. Hayatın içinde olup da şiire girmemiş ne var! “Bulaş” şiirinde, “kolonya kokuyorduk mis gibi ölmeden önce”, “omzu delik adamlarız hepimiz aşımızı olduk” ve “Kesik Dans” şiirinde “arasında kaybolacağım ağaçlar yoktu/üç oda bir salon, üç oda bir orman/kargocu sıçanı kuyruğundan/tutar gibi uzatıyor paketi…” demişsek etkilenmişizdir pandemiden.

Şair olmakla birlikte şair hocasısınız. Mektebinizde birçok şair yetiştirdiniz. Şiiriniz dahi bu anlamda besleyici. Hatta yeni kitabınızda “Usta” adında bir şiiriniz de var. Şiir mütalaa ettirmenizin kendi şiirinizi etkilediğini düşünüyor musunuz?

Dünya edebiyatında şiire dair pek çok şiir vardır. Paul Verlaine’in “Şiir Sanatı”, Raymond Queneau’nun “Şiir”, Archibald Macleish’in “Şiir Sanatı” şiirleri bunlardan birkaçı. Benim de böyle şiirlerim var kitaplarımda. “Usta” şiiri bunlardan. “usta diyecekler inanma her usta yüz çerağ taşır göğsünde” mısraıyla şair yalnız genç şairleri değil kendini de mercek altına alıyor. Öğretmek, bildiklerini irdelemeyi, tasnif etmeyi ve yorumlamayı gerektirdiğinden ister istemez hoca da nasibini alıyor bu bereketli harmandan.

“Okuma Biçimleri” adında da bir şiiriniz var ve bu esasında bir ders ismi. Bu bağlamda “Dağı okumanın yolu yoktur tırmanacaksın” mısraı genç şaire bir öğüt mü?

Üniversitede “Yaratıcı Yazarlık”ın yanı sıra “Okuma Biçimleri” dersleri de veriyorum. Bilinçaltından şiire sızmış demek ki okuma biçimleri. Okumanın en yüksek şeklidir tabiatı okuma. Mevlana’nın, “Layık olana taş ve kerpiç konuşur,” sözünü kâinatın alfabesini sökmeye çalışanlara söylediğini düşünürüm.  Şiir yazmak dağcılığa benzer. Yolu yoktur, tırmanmak gerekir. Yolu olmaması rehbere ihtiyaç duyulmayacağını göstermez. Görünmeyen yollardır tecrübeler. Bu yüzden tecrübeli bir şair yeni bir şair armağan edebilir edebiyat dünyasına.  

Merhum Sezai Karakoç hakkında bir tez çalışmanız olduğunu biliyoruz. Sezai Karakoç’un sizin için ve Türk şiiri için öneminden bahsedebilir misiniz?

Sezai Karakoç modern Türk şiirinin Hızır’ıdır. Nereden yolu geçmişse oradadır tazelik. Klasik Türk şiirinin mazmunlarını yenilemekle kalmamış “ikinci yeni” gibi bir şiir oluşumuna diriltici mayasını katmıştır. Şiirleriyle Türk edebiyatının zirvesinde büyük bir ateş yakan Karakoç, onurlu duruşuyla kendisinden sonraki Türk şairlerine yaşanan şiirin ne olduğunu göstermiştir.   

Akif’e, “Korkma de, rüzgâra ihtiyacı var şehadetin” diyorsunuz, “Akif, yıkıldı Kudüs biz tivit attık gece” diyerek başladığınız şiirde. Bunu çok önemsedik, bugünün işgali nedir ve bu işgal şiir üzerinden nasıl bir çağrı gerektirir?

“Korkma!” bağımsızlık mücadelemizin anahtar kelimesi. Canımız için değil canımızdan çok sevdiğimiz al sancağımız için korkumuz. Akif, elini omzumuza koyup son ocağımız tüttükçe bayrağımızın dalgalanmaya devam edeceğini söyledi. Bunu bilsek de bir şairden duymaya ihtiyacımız vardı.  O rüzgâr önce minberlerde sonra harp meydanlarında esti. Şehadet rüzgârıydı bu. Kudüs yakılırken o rüzgârı hatırladım. Türk şairleri olarak Mehmet Akif’in paltosundan çıktık madem o rüzgârın mirasçıları olarak fırtınalar koparmalıydık bu yangın karşısında. Fakat zihinsel işgalden kurtulmaksızın yapılamaz bu. Yeniden inşa ve ihya etmemiz gerekiyor kendimizi. Milli kültürü hayatımıza hâkim kılmadan atacağımız adımlar olsa olsa başkalarının yolunda yürütür bizi. 

(Yeni Şafak Gazetesi, 14-3-2022)  

Site Altbilgisi