I.
köklerini derine salmadın Mara uçup gidecek gibi yaşadın dağlarda
denizin yamacında büyüdün mavi bir gölgeyi göğsünde büyüterek
bu çatlak onarılmaz reçine sür sızısını alsın
asırlarca ölmez denizi seyrederek büyüyenler
çağırdın ağaçları gür sesinle düğününe kimse gelmedi
saldın şahinleri omzundan pençelerinde buzdan heykeller
mağaralardan taştı gölgen bu dünyanın çalgısı değilsin
hangi meleğin elinden düştün yere dizlerinde gül
rüzgar çiçek tozları taşırken göklere uğultuyla
sen sadrındaki eşiği geçen bülbüllerden haber ver
dört telini ateşe veren firarda
göğüs kafesine ağır bulutlar çökerdi can direği tutmasa göğü
korsanlar tutuşurdu kıstırmaya görsünler tahta bacaklarına
at kuyrukları dalgalanırken kızılağaçlarda bayrak yerine
Mara senin duruşundu gemilerin bordalarını çatlatan
aylarca arşe çekti mahkumlar kürek yerine ses vermedin
terler boynundan damladı dalgalar küpeşteyi dövdükçe
eyüp sabrıyla öptükçe kurtlarını yeniden doğacak
iğneli yapraklarınla delik deşik ettiğin kardanadam
omzunda dağ olmayana dağ çiçeği yok
bahçede yeri olmayanın orkestrada yeri
yok dermansız kolların sarılacağı dalgalar
sana uzatıyorsam işaret parmağımı göstermek içindir berraklığını
tahtaya kalk demek içindir sözünü katasın diye ormana
hafifleyen her ağaçtan kuş çıkmaz Mara sözcü seçtiler seni
bu dalların sana eşlik etmesi boşuna değil bu gövdelerin devinmesi tınında
posterini asanlar güzel bir kadın yerine bin kadını astılar saçlarından
ihbar ediyor yaprakların her duvara düşürerek gölgesini
pencereme tuttuysam güneş vursun diye tenine
görmek içindir ustanın adını: Stradivari!
Stradivariiii! Heeeey Stradivariii!
denize düştü yonttuğun heykel
bu senin çellon değil!
II.
bu benim çellom dediysem inanma geçicidir sahipliğim her sahiplik gibi
bir dilim güneş düşsün avcuma beklerim bir parça yıldız
ben kırıntılarla yaşamayı öğrendim parmak uçlarımdadır neşesi
mükellef sofralarda olmayan lezzetler saklıdır zulasında
yürüyüşüm mahkum yürüyüşü bakışım ayçiçeği bakışı
yüzüm salaş bir tekne ha battı ha batacak
denize düştü ve dağıldı Mara, dalgayla yarıştı ve dağıldı
denize düştüm ve dağıldım sokmuştu sarılamadığım yılan
ilk insan gibi açtım gözümü balıklar doldu göz kovuklarıma
çellom dediysem inanma arşemin tellerinde yılkı atları koşuyor
inan fakat bu enkaza, bir şarkı yükselecekse ormandan
bir mahkum gibi fotoğrafını çektiler Mara, önden, sağdan, soldan ve arkadan
çizgili giysiler giydirmediler hayır bir zebraya yüklediler seni
nerede görseler tanıyacaklardı, nerede görseler tanıyamadılar
parçalanmak ölmek değildir, parçalar halinde yaşanabilir pekala
bir parçanı balıklar kemirirken diğer parçanla piknikçiler canlandırabilir ateşi
parçan mı sen ona bak parçansa korkma gün gelir kıyıya atar dalgalar onu
bütün parçalar bir araya gelir ve son parçayı yerleştirir yapbozcu nara atarak
bak teşhis etti La Plata’da Baldovino evet bu Mara!
bir enstrüman değil kadavra!
yanıldı Baldovino parçanın gücünü bilmiyordu çünkü
yanılmadı yapbozcu son parça bayrak gibi elinde
yemin et, güzel mi, inanmam, yakmış genzini tuzlu su
yemin et, hayalet o, dansetmeye kalkma boynunda parmakları
tayfalar isyan edecek kadar uzakta Mara, bu dansı lütfeder misin
bu konçertoyu, tek başına bıraksa da sahrada orkestran
başkasının sesiyle konuşmak gibidir seni çalmak, dediler, başkası mı var
senelerce arşe çekmeden ulaşılmaz o keskin kıyıya, dediler, nerede kıyı
kemanın teması yanakladır, dediler, piyanoyu mobilyadan say
suda kalmak iyi gelmiş dediler şarkıya, ne çok şey biliyorlar
yanyana durduğumuzda omuzlarımız değiyor mu bunu da bilsinler
çellonun üzerine sadece bir çılgın kapanır, bunu da
uzamıyor tırnaklarım sol elimde, sağ elim var tırmanacaksam
A. Ali Ural