TEK KELİMEYLE – OSMAN TOPRAK

Türk edebiyatında kalıcı eserlere imza atmış olan şair Ali Ural’ın   Tek Kelimelik Sözlük   adlı deneme kitabı Şûle yayınlarından çıktı.

İlk kitabı   Körün Parmak Uçları ‘nı 1998’de yayınlayan ve böylece şiirle edebiyata adım atan Ali Ural geçen yıllar içinde Yangın Merdiveni (2000) gibi önemli bir hikâye kitabına da imza attı.

Şiir ve hikâye türünde verdiği eserlerini deneme türüyle zenginleştiren Ural’ın   Posta Kutusundaki Mızıka (1999),  Makyaj Yapan Ölüler (2004),   Resimde Görünmeyen (2006),   Güneşimin Önünden Çekil (2007) ve   Satranç Oynayan Derviş (2008) gibi deneme kitapları bulunuyor.

Her yıl bir deneme kitabı yayınlama geleneğini bu yıl da devam ettiren Ural,   Tek Kelimelik Sözlük   adlı kitabıyla okur karşısına çıktı.

“Türlerin iç içe girdiği bir dünyada yaşıyoruz artık. Hikâyeden denemeye, denemeden hikâyeye hatta şiire geçmek an meselesi. An meselesi dedim; çünkü zamanın tutanaklarına geçen her şey bu an içerisinde cereyan ediyor. Anı dediğimiz şey de bu birikmiş anların bir toplamı değil midir zaten .   Her şey bir an içerisinde olup bitiyor. Bütün mesele o anı doğru yerinden kavrayabilmekte.” Hüseyin Akın’ın bu cümleleri Ural’ın eserleriyle bütünüyle örtüşmektedir. Deneme, şiir ve hikâye bu metinlerde adeta birlikte yol almakta, her birisi diğerinin gücünden ve imkânlarından yararlanarak, birlikten doğan kuvvetin edebiyatın yeni gücü ve silahı olduğunu işaret etmektedir.

Edebiyatı bir savaş aracı ve alanı olarak elbette ifade etmeyiz, edemeyiz. Söz konusu olan, ifade gücünün, sözün kudretinin eriştiği mertebedir.

Bu mertebe, şiir için de, hikâye için de, deneme için de hem yeni sınırlar ortaya çıkarmakta hem de edebiyatın bir sanat olarak eriştiği seviyeyi ilân etmektedir.

Ural, belki de, bu sınırların geçişkenliğini ilk fark eden, böylece bu türleri kendi yazılarında, metinlerinde ustaca kullanabilen yazarlardandır.

Türler artık, birbirlerini beslemek, birbirlerine destek olmak için vardır. Mustafa Kutlu hikâyelerinde şiir tadının ve zevkinin duyulması sadece anlatılan vak’anın ilgi çekici olmasından kaynaklanmaz, üslûbun güzelliği de son derece önemlidir. Kutlu’nun hikâyelerindeki cümleleri olduğu gibi alarak bir şiir meydana getiren Alper Gencer hem Kutlu’daki şiiri hem de şiir tadındaki hikâye ile hikâye tadındaki şiirin birbirleriyle uyumunu göstermişti.

Tek Kelimelik Sözlük , hikâye ile şiirin ahengini barındıran deneme metni olarak yazılmış. Zaten, Hüseyin Akın’ın, “adı deneme olsa da dilimde hikâye tadı bırakan…” cümlesi bu uyumu yansıtmaktadır.

Ural’ın sözlüğü tek tek seçilmiş kelimelere yazarın yüklediği anlamlardan oluşuyor. Hayatı, kelimeleri, sözleri ister yeniden anlamlandırma deyin isterse    bu kelimelere ve bunların tayin ettiği hayata yeni bir anlam yükleme deyin yeni bir dünya ile karşı karşıya olduğumuz açık. Yazar, yeni bir dünya kuran insandır. Her eser, her yazı bir dünyadır ve bizi de kendi dünyasına çeker. Elbette bu dünya sadece yazarın gözleriyle, ruhuyla, bakışıyla sınırlı olamaz. Bizler de bu dünyada kendimize bir yer bulabildiğimiz ölçüde yeni hayata uyum sağlarız.

Ural’ın “Bir sözlüğe ihtiyacım var. Kaç kelimelik olsun? Tek.” diyaloğuna kanıp da tek bir kelimeden mürekkep bir sözlükle karşı karşı olduğunuzu zannetmeyiniz. Tek kelime aslında, hayatın bütünüyle toplanacağı, kavranacağı, yaşanacağı ideal kelimedir. Hepimiz aslında bunu arar dururuz. Huzur’un aranıp da, bulunamaması gibi, tek kelime de bilinen, aranan yine hep aranmaya devam eden kelimedir.

“Ad, adalet, alışkanlık, aşk, âşık, ayna, baba, cömertlik, çocuk, tövbe, uyku, ümit, vefa, yalan, yalnızlık, zaman, zafer” ve daha onlarca kelime tek kelime halinde aranmakta, sorulmaktadır.

Ural’ın yeni bir bakışla ele aldığı bu kelimeler, bütün anlamlarını yüklenerek hayatımıza tekrar tekrar giren, aslında hayatımızdan hiç çıkmayan kelimelerdir. Fakat, yılların verdiği alışkanlıklar sadece onları fark etmemizi engellemez, aynı zamanda onların bizde açtığı yaraların acısını da unutturuverir.

Her kelime bir yaradır. Ruhta yara açmayan, gönülde yara açmayan söz, kelime bize bir hatıra bırakamaz. Ruhumuzu tamir eden, kalbimiz tamir eden nasıl kelimelerse, bizi yaralayan, bizi vuran da kelimelerdir, sözlerdir.

Ural bir bakıma kendisini yaralayan kelimeleri yazmakla, içindeki yaranın, içindeki derdin mahiyetinden okuru haberdar etmek istemiştir.

“Korku, lanet, lanet, makam, masal, oyun, özgürlük, övgü, şiir, şüphe, tevazu para vb.” onlarca kelime insanlığın ilk günlerinden beri hep yürekte bir yara değil midir? Elbette, hiç bir araya gelemeyecek kelimeler de burada ele alınmış, ancak her birisi yine köşesinde ve kendi duruşuyla varlığını devam ettirmiştir. Her kelimenin içeride açtığı yara başkadır. Kimimizi şiir ayakta tutar, kimimiz makamın, kibrin, lanetin korkunç pençesine tutuluruz.

Ural, içine, kendisine seslenmektedir. İçe doğru yayılan bu çağıltı, dışa doğru da büyük bir yankı yapar. İşte bu yankıdan duyulan çığlık Doğu’yu da Batı’yı da bir araya toplar.

Ural, yer yer hikemî anlatılarla, kimi zaman menkıbelerle, kimi zaman tasavvufî hikâyelerle, kimi zaman akılla, kimi zaman mitolojiyle, kimi zaman efsaneyle, kimi zaman meselle örer her hikâyeyi, her kelimeyi. Böylece, süzülerek gelen, akan bir kültür platformunun içinde ruhunuza, kalbinize seslenen bir hikâyenin masum bir hikâyenin mısraları arasında erir gidersiniz.

Tek kelimelik sözler, işte bu büyük hayat ırmağından süzülen billûr damlalardan meydana gelmiştir. “Ne kadar derindir, alfabeden kopmuş bir harfin yalnızlığı…” derken, bu yalnızlığın ıstırabını bütünüyle duyar ve bu ıstırabı duyurmak ister okura. Alfabeden kopan her harf, boşluğa düşürür bir kelimeyi; harfler, kelimeler bu boşlukta yaşayamaz, insan onların bıraktığı boşlukla yaşayamaz. Ural, boşluktan, harfleri, kelimeleri tek tek çıkarmakta, çekip almakta ve tekrar ruhumuzdaki, kalbimizdeki yerine yerleştirmektedir. Bir anlamda, kelimeler ruhumuzla, ruhumuz kelimelerle tamir ve teskin edilmektedir.

 “Elif’in yoksa hiçbir şeyin yok.” çığlı harfe, söze, kelimeye sıkı sıkıya tutunmanın bir yankısıdır. Zira insan, yitirmeye, kaybetmeye, yok olmaya, kelimelerinden başlar.

Kelimeler, bizi hayata bağlar, sanata bağlar, edebiyata bağlar. Bu bağ, şiirle, denemeyle, hikâyeyle bir yazardan bir okura, bir insan bütün insanlığa mütemadiyen bağlanır durur. “Sır kelimelerde değil, kalpte.” diyen Ural, kelimelerde ve kelimelerle kalbe giden yolda yalnız başına kalmak istemez.

“Kelimelerini arıyordu kâinat: sesini.” Bu ses, insanın içteki kâinatının sesidir. Hiç durmadan yaralı bir yürekte sızlayıp durmaktadır.

Harfleri ayakta tutan biri var, kelimeleri ayağa kaldıran.

Tek Kelimelik Sözlük, Deneme, A. Ali Ural, Şûle Yayınları, İstanbul, 2009        

Dergâh Dergisi, 2009            

Site Altbilgisi