TEK KELİMELİK SÖZLÜK – HÜSEYİN AKIN

Türlerin iç içe girdiği bir dünyada yaşıyoruz artık. Hikâyeden denemeye, denemden hikâyeye hatta şiire geçmek an meselesi. An mesesi dedim; çünkü zamanın tutanaklarına geçen her şey bu an içerisinde cereyan ediyor. Anı dediğimiz şey de bu birikmiş anların bir toplamı değil midir zaten. Her şey bir an içerisinde olup bitiyor. Bütün mesele o anı doğru yerinden kavrayabilmekte.

Yıllar önce Ali Ural’ın “Körün Parmak Uçları” isimli şiir kitabına dair yazarken de bahsetmiştim. Gözüyle görme yetisini yitiren kişi bütün bedeniyle görmeye başlar ve bütün bedenin en duyarlı noktası da parmak uçlarıdır. Şair parmak uçlarıyla da görebilme yetisi kazanmış adamdır. Göz gördüğü şey karşısında duyarlığını yitirmişse yeni duyargalara iş düşüyor demektir. Hiçbir el gönülden habersiz iş yapmayacağına göre şiire yönelen şair, hikâyeye dikkat kesilmiş hikâyeci gönlünü elinde taşıyordur aynı zamanda.

“Makyaj Yapan Ölüler”i hikâye, hatta masal niyetine okumuştum, okuduklarımdan geriye şiir tadı kalmıştı, “Tek Kelimelik Sözlük”ü deneme niyetine okudum, bu kez de dilimde hikâye tadı kaldı. Garip gelebilir, ama ben bu konuda ısrarcıyım; hangi niyetle okursam okuduğum metin bana göre odur. Denemeyi şiir, şiiri deneme niyetine pek âlâ okuyabilir ve okuduğum metin de bu durum karşısında hakkına razı olmuşçasına hiç sesini çıkarmayabilir. Ali Ural ‘ın denemelerini hep bu geçişişliliğin verdiği rahatlıkla okudum. “Körün Parmak Uçları”ndan “Kuduz Aşısı”na okuduğum şiirlerin tadını diğer kitaplarında da yakalamakta zorlanmadım. Denemelerin iz sürdüğü izlekle şiirin hedeflediği nokta birbirine çok yakın. Bu yüzden olmalı ki yeni çıkan deneme kitabının adını şiir yordamına muvafık kılmış: “Tek Kelimelik Sözlük”

İnsan tek kelimelik bir sözlükte ne arar? Elcevap: Uzun süredir aramayı bile unuttuğu kaybettiği şeyi! Bir cümlenin anlamını tamamlayabilmesi için o kelimenin kendine ait olan yerini koruması gerekiyor. Bu “aşk”tır ya da aşkın kaynağı olan “Allah.” Gerisi lafı güzaftır. Aşkın (Allah’ın) dışında her ne varsa bir iddiadan ibarettir. Tam burada Hz. Ali’ye isnat edilen o meşhur söz geliyor insanın aklına: “İlim bir nokta idi onu cahiller çoğalttı.”

Nokta ne ise kelime de odur. Âdem’den bu yana yeryüzüne ayak basan sayımız ne olursa olsun asıl olan Allah’ın kelimesi olabilmektir. Allah’ın yürüyen, konuşan, nefes alan kelimesi. Ali Ural daha söz kapısını aralamadan kapının eşiklerinde fısıldıyor bu hakikati: “Bir kelime olmasaydı, hiçbir kelime olmayacaktı. Bir kelimeyi anlayabilsek, bütün kelimeleri anlayabilecektik. Bir kelimeye ihtiyacımız var!”

Ne güzel bir muhtaçlıktır bu böyle. Sessizliğin içerisinden ilk sesi işitebilmek için kâinat duvarına kulağını dayayanlardan olabilmek ne kutlu bir iş. “Her şey vardı ve hiçbir şeyin adı yoktu” diyerek başlıyor hilkat hikâyesini anlatmaya Ali Ural. Ve devam ediyor. “Kelimelerini arıyordu kâinat; sesini. Dağların, rüzgârın, yağmurun, ağaçların ve kuşların sesinden başka bir ses. Bir ses ağaca ‘ağaç’ demeli, rüzgâra ‘rüzgâr’, dalgaya ‘dalga.’ Ağaç duyunca ismini hışırdamalı tepeden tırnağa. Dalga işitince adını ‘Buradayım!’ demeli köpükler saçarak.”

Bu minval üzere sürüyor ince temenni ipiyle örülü insanın hikâyesi. Bir şiirin atının terkisinde yol alıyor gibisiniz bu satırlar arasında kaybettiğiniz kelimeyi ararken. Tek kelimelik kamusta gezinirken yalnız olmadığınızı fark ediyorsunuz. Sizinle daha önce bu arayışa çıkmış marifet ve hikmet ehlini selamlıyorsunuz göz ucuyla. Kafka ‘dan Mevlana’ya Ahmed Gazali ‘den İbn-i Hazm’a, İbn-i Arabi ‘den Hz. Ömer’e Nabi ‘den Schiller’e kadar daha kimler yok ki.

Bir şair kelime ormanında o kaybedilen tek kelimeyi herkes adına bulmak isterken gözü başka nelere takılır bunu merak edip sormak elbette hakkınız. O halde siz sormadan ben söyleyeyim arama bereketinin hâsılasını:

“Ne kadar derindir, alfabeden kopmuş bir harfin yalnızlığı…”

“Alfa’dan Omega’ya, Elif’ten Ye’ye, A’dan Z’ye bütün harfler denize karışıyor aynı ırmakla…”

“Harfleri ayakta tutan bir harfe ihtiyaç var.”

“İki kişilik bir yolculuktur okumak; yazan ve okuyan aynı teknede…”

“Elif’in yoksa hiçbir şeyin yok.”

Şair Ali Ural Allah’ın büyük kapısı dediği kapıdan içeri girerek bir cümleye girmek için sırasını bekleyen kelimeleri dil yordamıyla kavrayarak yüreğinde biriktiriyor. Bunu kulluk bilincini hiç yitirmeden başarması çok güzel. Profesyonellik adıyla sözcüklerin işvesine kanmadan ve kelimeleri metalik leblebiler haline getirmeden ustaca kullanıyor.

Adı deneme olsa da dilimde hikâye tadı bırakan “Tek Kelimelik Sözlük”  aynı zamanda kelimelerden arınmış sessiz zamanların şiirdir.

Önemli olan da bu değil midir zaten. O kapıdan hangi niyetle girdiğiniz önemli; yeter ki niyetinizi bozmuş olmayın. Her iyi niyet kapısı eninde sonunda Allah’ın o en büyük kapısına açılır.

Öyleyse değişmez duamıza âmin demeye hazır olun:  Allah kelimelerimizi muhafaza etsin, cümlemizi korusun!           

Milli Gazete, 19.09.2009

Site Altbilgisi