ah bu koku
bu sarhoş eden kertenkeleyi kaya dibinde
kurumuş balıkları ipte parlatan
yoğurt çıkınlarından damlatan suyu
ah bu korku
bu delirtip ayçiçeklerini gece
sarı yüzleri koparan yastığından
ah bu sabah
bu bahçe yüklü arabaları yola düşürüp
yüzülmüş derileri yoldan çıkaran
pazar; ağaçların biberden kolyeleri
pazar; kumaş toplarıyla açılan uyku
pazar; çömleklerin ağulu reçelleri
pazar; yanan tezgâh ve asma soğukluğu
altın toprakta, gümüş eritilmedi
güneş abandı çürük tenteye
yılanın zehri yaradan emilmedi
bal alıyor adam yılan derileriyle
ihtişamla parlıyor çuvallarda hurmalar
balıkçı satıyor ağını bedeviye
bir kahraman kılıcını suyla takas ediyor
birbirine dönüşüyor eşya bu garip yerde
bu urganla iyi adam asılır
bu bıçak keser direnen boynu
bu merkeple ağır yükler taşınır
bu köle verir sana ruhunu
kolları sallandıkça iki yanında
kilimlerin motiflerini söküyor rüzgâr
kolları sallanan iki yanında
bir müşteriyi bekliyor pazar
ki boş elleri; ondan sallıyor
ondan sallanıyor yürüdükçe yer
ayaklarını bir çift çorapla değişiyor
bir çift eldivene gidiyor eller
işte yanan tezgâhlar, asma mahrumu
işte tezgâhlarda kaşkollar renk renk
takas bu:
vişne çürüğünü seçen boyunla
bir kaşkolu değişmek
ey adalet! üzüm mü vişneden üstün
bıçak mı pamuğa denk
ey adalet! seni zulümle takas edelim mi
bileğiyle değişirken bir hırsız bir bileziği
A. Ali Ural