ŞİİRİN FERAHLATICI RÜZGÂRI – ERCAN ATA

(Ali Ural’ın ‘Kâğıda Sarılı Rüzgâr’ı Üzerine Bir Değini )      

                                             Şair, bir bakıma uzun yola çıkmaya mahkûm bir kâhindir.  O, diğer insanlara nazaran farklı bir gözle bakar hayata ve görünmeyeni görmeye çalışır. Yunan mitolojisindeki tanrılardan ateşi çalan Promete gibi insanlara yararlı olduğunun bilincindedir. Şair, geçmişin sicilini çıkarırken geleceğe ışık olan bir fenerdir aynı zamanda. Geleceği doğruya yakın bir şekilde öngörür.

            Gittikçe kötüleşen bir toplumda elindeki kelimelerle gerçeğin izini sürmeye çalışan şair, ne yaptığının bilincindedir. Öğlen sıcağında bir gölgelik, dingin bir ada, kurtarılmış bir bölge olan şairlik tahtına her şair kolaylıkla oturamayacaktır doğal olarak. O makama, şiirin sancısını yüreğinde duyanlar, yakıcı bir kora dönüşen şiir ateşini avucunda tutmayı başaranlar çıkabilir ancak.    

            Son yıllarda şiir sanatı, toplum nezdinde irtifa kaybetmiş olsa da, bu topraklar bünyesinde yerli ve sahih şairler çıkarmasını bildi. Günümüzde geçerliliğini büyük ölçüde koruyan ‘İkinci Yeni’ şairlerini ayrı tutacak olursak “Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Behçet Necatigil, Hilmi Yavuz” çizgisini devam ettirenleri ve  “Mehmet Akif, Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç, İsmet Özel” gibi şairleri, modern şiirimizin yüz akı olarak görebiliriz. Bu usta şairler listesine Ali Ural’ı da eklemekte bir beis yoktur kanımca. İlk şiirini 1982 yılında, ilk şiir kitabını ise 1998 yılında yayımlayan Ali Ural’ın yirmi beş otuz yıllık birikimin hasadıdır “Kana Karışan”. Bu toplu şiirler seçkisindeki son kitap ise ‘Şule Yayınları’ tarafından, 2022’de yayımlanan Kâğıda Sarılı Rüzgârdır.

            Ali Ural, bir koltuğa birkaç karpuzu sığdıran başarılı bir ediptir. Ayrıca deneme, öykü, portre gibi türlerde de yetkin ve nitelikli eserlere imza atmıştır. Aynı zamanda yayıncı, dergi yönetmeni ve yazarlık hocası olan şair, uzun yıllardır Türk kültür ve sanatına kalemiyle hizmet etmektedir.

            ‘Sen Şiiri Seç, Sen Kılıcı Seç, Sen Hilali Seç’ adlı üç bölümden oluşan Kâğıda Sarılı Rüzgâr, ‘Üç Kere Dokuz Yirmi Yedi’ isimli şiirle açılıyor. Ali Ural’ın şiiri, imge ve metaforlara yaslanan, çağrışım yönü güçlü, derinlikli bir şiirdir. Şair, gücünü bin yıllık şiir geleneğinden alan, aynı zamanda modern şiirin bütün imkânlarından yararlanan, etkileyici bir şiir diline sahiptir. Yaşanmışlıklardan yola çıkan fakat kurgusal açıdan da güçlü bir şiir onunki.

             Has şiirin niteliklerini daha çocukluğunda idrak ederek onu yakalamaya çalışan şairin son kitabı olan ‘Kâğıda Sarılı Rüzgâr’ onun ustalık döneminin eseridir. Fakat o, tevazu göstererek şiirde her dem çırak olarak kalmayı yeğlemektedir. Şiirde ustalığa ulaşmak adanmışlık ister, ömrünü ona vakfetmeyi mücbir kılar. ‘Usta’ isimli şiirinde her ne kadar ilk planda kılıç yapan bir demirci ustası anlatılıyorsa da gerçekte üstad şairlerden bahsedilmektedir.

            Ali Ural’ın şiiri, imge yoğun bir şiirdir. O, bazen bir tasvirle başlatarak sürdürüyor şiirini[l2] [l3] . ‘Şair Okuması’nda (2) yağmurun altında su geçirmez saatine bakarak şiir okumaya çalışan bir şair görürüz. Gerçek sanatçıların deha ile delilik arasında bir yerde, daha çok deliliğe yakın durduğunu söylerler. Yağmurun altında şiir okumaya çalışmak bir saçmalık gibi görünse de, yağmurun insan ruhunu temizleyip arıtan bir yönü de vardır. Yağmur suyu hayat kaynağı ve berekettir aynı zamanda, sadra şifadır. O bakımdan bir şairin yağmurun altında dahi şiir okumaya çalışmasını fazla yadırgamamak gerekir.

            Şair, her şiirinde farklı metaforlar kullanmayı deniyor. ‘Okuma Biçimleri’ şiiri, “dağı okumanın yolu yoktur tırmanacaksın” dizesiyle başlıyor. Bu dize geniş olarak şerh edilmeye müsait, çok anlamlı bir dizedir. Bazen bir dize şiirin bütün yükünü sırtlayabilir. “A’ysa korkma kendi başına bir dağdır A” “okumak bir heyelandır, desem/kimse altında kalmaz” “bir kâğıdı tekne yapıp okuyabilirsiniz ırmağı” (Okuma Biçimleri, Kana Karışan, s. 302). Bu şiirde şair kitaplardan ziyade, bir dağı, bir ırmağı veya denizi okuyabileceğimizi de ihsas eder bize. Ali Ural’a göre şiir, balığın sıçrayış anıdır. Şair güne, geceye, denize, uykuya, rüyaya,  şiirler yazar. Bazen ‘Taşlanan Ev’de olduğu gibi çocukluğa ve geçmişe özlem duyar. Bazen de tek bir berceste mısraya ulaşmak için koşturur şiir atını: “yenmez baltayla korkutulan ağacın yemişleri”  dizesi gibi.

            Bu eserde işlenen temalar: “Doğu ve Batı medeniyetleri arasındaki savaş, emperyalizme karşı duruş, yerli ve milli kimliğin oluşması zorunluluğu, modern zamanların kötülüğü, kış tasvirleri, şairin ölümü, şiirin oluşumu, çocukluğa özlem, pandemi”  ve benzeridir.

            ‘Kâğıda Sarılı Rüzgâr’da yoğun olarak kullanılan imge ve metaforlar: “ölümün bacası, kış sürüleri, kara merhem, gazap kıvılcımları vb.”

            Anahtar kelimeler: “Rüzgâr, deniz, yağmur, kar, çöl, usta, şair, ölüm…”

            Ali Ural’ın sembol ve imgeleri yoğun olarak kullanmasına rağmen son derece açık ve anlaşılır bir şiir dili var. Kendine ait bir üslûbu çoktan bulmuş. Söyleyiş güzelliği ve anlam yoğunluğuyla ses estetiği birbirlerine paralel olarak ilerliyor. Ayrıca çoğu yerde eksiltmeler yaparak anlamın okuyucu tarafından tamamlanmasına izin veriyor.

            Şairin Kana Karışanın sonuna aldığı poetik metin, onun şiirinin anlaşılması hususunda önemli bir kılavuz vazifesi görüyor. Necip Fazıl, İsmet Özel gibi o da kendi poetikasını yazarak işi şansa bırakmak istemiyor. Ayrıca kendi internet sitesindeki hakkında yazılanlar bölümü onun şiirinin açıklanması hususunda önemli bir işlev üstleniyor. Özellikle ‘Hasan Akay, Hüseyin Su, Mustafa Köneçoğlu’ gibi usta yazarların onun hakkında yazmış olmaları onun şiirini daha belirgin ve açık hâle getiriyor.

            Onun bu kitabından seçtiğim bazı vurucu ve etkileyici dizelerşöyle: “bir çiçeği eksik baharın Hızır’ını gören kim (s. 287)/ şiirimde tarçın kokusun bilen gelsin (s. 294)/ kara söyle ateşin şarkılar mırıldanmasın (Çorba, Kana Karışan, s. 312)/  rabbim koru kelimelerimi yağmalardan (s.317)/ birlikte söyledikçe güzelleşiyor şarkı (s.347), / ölüm bir salkım anahtarla deniyor bütün kapılarını (s.360)/ matem elbiselerini diken terziler ne zaman öldü, (s. 371)…”

             O, yaşanan sahte zamanları, yaşadığı çağın trajedisini, modern insanın yalnızlığını ve talihsizliğini çok güzel ifade ediyor şiirlerinde. ‘Çalıntı Ateş’ gibi bazı şiirlerinde kıyamete yakın yaşanan menfi olay ve durumları iyi betimliyor. Günümüzde insanın sol omuzundaki melek günahları yazmaktan yorulmamaktadır. Dünyaya tamah ederek mal mülk kavgasında olan insanın dünyadan götürebileceği bir buçuk metrelik bir bez parçasıdır neticede.  Ayrıca şiirlerinde günümüz insanın doymak bilmeyen hırslı yönünü, acımasızlığını ve vicdansızlığını eleştiriyor şair. Bir durum değerlendirmesinde bulunarak yaşadığı çağın kısa bir özetini çıkarıyor. Ali Ural, bu kitabında sosyal eleştiri yönü daha güçlü olan, toplumcu şiirlerle çıkmış okurun karşısına. Buna rağmen şiirin derinliğinden ve estetik gücünden asla uzaklaşmamış.

            Kitabın üçüncü bölümü ise “Sen Hilali Seç” başlığını taşıyor. Bu bölümde hilal ile haçın savaşı anlatılıyor. Buradaki ilk şiir, ünlü boksör Muhammed Ali için yazılmış. Şair, bu şiirinde -geçmişteki- Muhammed Ali hayranlığını dile getirmektedir. Muhammed Ali; seçtiği yol ve yaşadığı hayat ile kaybedenlere, ezilenlere, kenarda kalmışlara umut ışığı olmuştur. “Ali’nin eldivenleri pamuk şekerinden yumuşak/Ali’nin dişlerinde kamaşır kemik saplı bıçak”. Adına şiirler yazılan “Muhammed Ali,  Mehmet Akif” bu mücadelenin sembol isimlerindendir.

            Şair, Filistin Davasını yüreğinde ve dilinde yaşatmaktadır. Kudüs’ü öncelemekte ve önemsemektedir. Ayrıca rahat koltuğunda oturarak sadece İsrail’i kınayan ‘tweet’ atmakla yetinen bugünün inananları eleştirilmektedir. İsrail, azgın düşmanlığını yapmakta ve masum insanları yerinden yurdundan ederek katletmektedir. Dünya üzerindeki diğer milletlere kölelik düzeni yaşatmaya çalışmaktadır. Dahası tüm insanlığı kendisine hizmet etmekle görevli addetmektedir. Kapitalist sistemdeki çok uluslu şirketler ve çeşitli kurumları aracılığı ile dünyaya hükmederek bunu büyük ölçüde başarmaktadır. Şair bu duruma diliyle ve gönlüyle karşı çıkmaktadır. “Akif’in Tacettin Dergâhı’nın duvarlarına tekrar “Korkma” diye yazmasını dilemektedir. Ve son noktada sefere çıkmadan önce Akif’in ellerini öpmek isteyen gençlerden ise ümitlidir.

            Onun şiiri hakkında şair Hasan Akay şu tespitte bulunur (3): “A. Ali Ural’ın; Âkif’e, Hâşim’e, Nâzım’a rağmen kendi dilini kurabilen İsmet Özel gibi, Karakoç’a, İkinci Yenicilere ve İsmet Özel’e rağmen kendi şiir dilini ve biçemini kurmayı başarabilmesi ciddi bir başarıdır. Sağlam bir duruştur. Rüzgârını bulduğunun, rüzgârının bulunduğunun göstergesidir.”

            Mustafa Köneçoğlu’nun yorumuysa şöyledir (4) : “Kâğıda Sarılı Rüzgârda ise şair imkânsızın kapısını yoklar. Şairin dönüp dolaşıp geldiği yer hep imkânsızın kapısıdır. Aslında bu imkânsızlık Ali Ural şiirinin asıl membaıdır. Çünkü rüzgâr, nasıl kâğıda sarılamayacak bir şeyse, şiir de ele avuca sığmaz bir şeydir.”

           Onun hakkında şair Mürsel Sönmez şunları söylemektedir: “Ali Ural; günümüz Türk Edebiyatı’na, yazdıklarıyla ve yeni isimlere verdiği emekle önemli katkılar sağlayan müstesna isimlerinden biridir. İsmi eserinden önce gelenlerden olmadığı gibi, “yerli” ruhu/kültürü nefsi için araçsallaştırmadan dillendirebilen ve artık nâdirattan olan tavır sahiplerindendir. Yazarlığı, şairliği, dergi ve kitap yayıncılığı ve genç isimlere rehberliği de hep bu yönde gerçekleşmektedir.”

            Öte yandan şiirin gerçek ustalarına karşı son derece tevazu sahibidir Ali Ural. Yunus’un yanında hâlâ kendisini bir çırak olarak görmekte ve Yunus’a şöyle seslenmektedir: “bu mu cüret ediyor şiir yazmaya böyle/ Yunus iki dize at müflisin çanağına” (Sûret, Kana Karışan, s. 379)

            ‘Kâğıda Sarılı Rüzgâr’da bir şairin dünyaya karşı nasıl bir tavır takınması gerektiğinin ipuçlarını da veriyor şair. Kendi deyimiyle (5) “Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Süleyman Çelebi ve Mehmet Akif’in de rüzgârlarını katıyor şiire. Geçmişin büyük ustalarına olan borcunu yine şiirle ödemek istiyor. Şiirin en güzel meyvelerini şık bir tabakla okura sunuyor. Tıpkı Necatigil’in ‘Rüzgâr’ adlı şiirinde olduğu gibi bu topraklardaki şiir rüzgârının yeniden esmesi için uzun bir yürüyüşe çıkıyor. Yere düşen yağmurun, sıçrayan balığın, kana karışan gülün, dalgalanan denizin şiirini yazıyor. Bunu sadece kalemiyle, klavyesiyle değil; gönlüyle, yüreğiyle yapıyor. Üstelik gelenekten kopmadan, şiire yeni bir bakış açısı ve soluk getirerek başarıyor bunu. Yunus, Mevlana, Akif gibi büyük ustalara saygısını izhar ederek yerli ve mütevazı bir duruş sergileyerek yapıyor. Türk şiirine kendi gemici düğümünü atıyor. Şiir severlere, yeni ve farklı dünyaların kapısını aralıyor. Okura da belki de sadece o şiirin rüzgârında ferâhlamak kalıyor.

Kitabiyat

1) A. Ali URAL, Kana Karışan (Toplu Şiirler) , Şule Yayınları, İstanbul, Aralık 2022

2) A. Ali URAL, Kana Karışan (Toplu Şiirler) , Şule Yayınları, İstanbul, Aralık 2022

3) Hasan Akay, Halis Şiirin Işığıdır Kana Karışan, Ali Ural’ın İnternet Sitesi

4) Mustafa Köneçoğlu, Resimde Görünmeyen Şiirler Ya da Ali Ural’ın Harladığı Ocak (Eleştiri yazısı),

5) A. Ali URALKana Karışan (Toplu Şiirler) , Şule Yayınları, İstanbul, Aralık 2022


Ercan Ata Birnokta Dergisi sayı 260 Eylül 2023

Site Altbilgisi