YAZMAK BİR ÖTE DÜNYADIR YAZARLAR İÇİN – A. ALİ URAL
Klasik bir soruyla başlıyoruz. Yazmaya nasıl başladınız? Ne zamandan beri yazıyorsunuz?
On yaşında şiir yazarak adım attım kelimelerin dünyasına. O günden beri bu büyülü âlemin bir parçası olmaya çalışıyorum. Yazmak bir öte dünyadır yazarlar için. Sık sık iltica ederler o gizemli beldeye ve geri dönerler tekrar. Bu dünyalarını öte dünyalarına, öte dünyalarını bu dünyalarına taşırlar. Bütün yaptıkları yolculuklarında gördüklerini okurlarıyla paylaşmaktan ibarettir.
Bir kitabı oluşturma süreci nasıl olur?
Evet, bir süreç var ama bunu hiçbir zaman kestiremedim ben. Belki hayata bakışımla alakalı bir şeydir bu. Her sene kitap çıkarmayı planlayıp bir yıl olsun tökezlemeden hayatları boyunca rutinlerini bozmayan yazarlara hayret etmişimdir hep. Benim yapamadığım bir şeydir bu. Her şeyi akışına bırakmayı, zorunlu olmadıkça gidişata müdahale etmemeyi bir hayat tarzına çevirdiğinizde bundan yazdıklarınız da nasibini alıyor. İki senede de oluşan kitabım var, sekiz senede de. Esas olan bu yöndeki çabanızdır. Her çiçek meyve vermez.
Herhangi bir eserinizin tamamlanmasını uzun süre beklediğiniz oldu mu?
“Peygamber’in Aynaları” sekiz senede tamamlandı. Tabii ilk cildi. Bakalım ikinci ve üçüncü cildi ne vakit tamamlanır. Her kitabın bir kaderi vardır. Zorlamaya gelmez. Bir de her ürünün oluşma zamanı farklıdır. Allah’ın tayin ettiği bir süreçtir bu. Modern zamanlarda kısa sürede daha çok ürün alabilmek için bitkilere ve ağaçlara müdahale ediyorlar. Sonuç ne: Yalnız şekilleri değil, lezzetleri de bozulmuş ürünler. Zararları kendileriyle sınırlı değil, vücudunuzdaki dengeyi de bozmaya hazırlar, yeter ki el uzatın.
Yazmak isteyip de bir türlü cesaret edip yazamadığınız bir konu var mı?
Evet bir roman var böyle. Cesaretsizlikten değil zamanı gelmediğini düşünüyorum henüz. Vakti geldiğinde –tabii gelirse- başlayacağım inşallah. Kimi yazarlar seçtikleri konuyla örtüyorlar üslup ve kurgudaki yetersizliklerini. Bazı konuları harcıyor, o alanda verilecek daha yetkin ürünlerin gecikmesine neden oluyorlar. Benim romanım da böyle bir ortama kurban gitti. Pazara girmek istemedim. Sanat eserleri pazarlarda çığırtkanlıkla satılmaz.
Türk ve dünya yazarlarından en çok kimi/kimleri beğenirsiniz?
Türk edebiyatından nesirde Refik Halit Karay, Ahmet Haşim, Peyami Safa, Sabahattin Ali ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ı özellikle vazgeçilmez görürüm. Şairlerim, Necip Fazıl, Behçet Necatigil, Ahmet Muhip Dıranas, Asaf Halet Çelebi, Sezai Karakoç, Turgut Uyar, İsmet Özel ve Cahit Zarifoğlu’dur. İlk aklıma gelen şair ve yazarlar bunlar. Nesirde de şiirde de bu isimlere birçok ismi ekleyebilirim. Dünya edebiyatına gelince bu büyük okyanustan birini zikretsem öbürü eksik kalacak. Her ülkenin yetiştirdiği değerler var. Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Gogol, Gonçarov, Zamyatin, Goethe, Rilke, Baudelaire, Rimbaud, Valery, Camus, Sartre, Kafka, Wilde, Woolf, Faulkner, Calvino, Buzzati, Papini, Marquez, Borges…
Gençlere kimi/kimleri okumalarını önerirsiniz?
Okunacak yazarlardan önceki sorunuzda biraz söz etmiştim. Burada okunmayacak yazarlardan bahsedebiliriz. Nietzsche’nin çok sevdiğim bir sözü var: “Sığ olma da ne olursan ol!” Ben de “Sığ yazarları okuma da ne okursan oku!” diyebilirim. Okumak eğer bir irtifa talebiyse bizi yerimizde saydıracak ya da seviyemizi düşürecek kitaplardan uzak durmak zorundayız. İki kapak arasına giren her metin okunmaya layık değildir. Besinleri seçtiğimizden daha özenli olmak zorundayız kültürel ürünleri seçerken.
İlk eserlerinizin sizde özel bir yanı var mı?
İlk göz ağrısı, diye bir sözümüz var güzel Türkçemizde. İlk kitaplar eğer yazarları onları dünyaya getirmek için yeterince beklemişlerse “ilk göz ağrısı” olarak hak ettikleri yeri alırlar yazarın eserleri içinde. Şimdi yazar şunu sormalı kendisine. Ortada bir ağrı var mıdır? Bir göz ağrısı mıdır bu gerçekten. Eserlerini yontarken göz nurlarını düşürebilmişler midir üstlerine. Çok şükür ki ben bu soruları “Evet,” diyerek cevaplayabiliyorum.
İlk şiiriniz Mavera Dergisi’nde yayımlanınca ne hissettiniz?
Sevindim ve şaşırdım. Sevindim çünkü Zarifoğlu’nun seçimiydi bu. Şaşırdım çünkü ben göndermemiştim şiiri Zarifoğlu’na. Ülkemden binlerce kilometre uzakta bir sahra şehrinde bulmuştu Zarifoğlu’nun mektubu beni. “Sen de bir imza sahibi olacaksın,” sözüyle şenlendirmişti o çölü.
“Posta Kutusundaki Mızıka” adlı eserinizdeki mektuplar kime yazıldı? 61 mektup olmasının özel bir nedeni var mı?
Edebi eserlerin kahramanları tebdili kıyafet dolaşırlar aramızda. Açık etmezler kendilerini. Çünkü gerçekle hayal arasında varlıklardır, dokunduğumuzda puf diye kaybolurlar. Onların adı yoktur, her okur onlara yeni bir ad verir. “Sevgili Dost”a okur aslında kendi adını vermiş, bu yüzden çok sevmiştir onu. Söylenen her cümleyi hafızasına özenle yerleştirmiş ve paylaşmaya çalışmıştır.
Bugünkü bakış açınızla ilk yazılarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk yazı ve şiirlerimi yayımlamadım ben. Her yazarın geçirdiği bir olgunluk süreci vardır ve titiz yazarlar bu süreçteki ürünlerini yayımlamazlar. Erken hasat hüsran demektir. Pek çok yazar oluşma sürecini tamamlamamış prematüre ürünlerle okurun karşısına çıkmış, çok geçmeden de unutulup gitmiştir. Okuru küçümsemeyin, affetmez okur.
İlk yayımlanan “Körün Parmak Uçları” adlı şiir kitabınızdan son eseriniz olan “Peygamber’in Aynaları” adlı deneme eserinize kadar yazarlık sürecinizdeki değişimi nasıl ifade edersiniz?
Şiir hep şiir, bu anlamda bir değişiklik yok. Öykü de yazsam deneme de yazsam şiir bakışı gelip beni buluyor. Bunun için zorlamıyorum kendimi. Neye dokunsam galiba şiir oluyor, şükrünü eda edemeyeceğim bir armağan bu Rabbimden. Öte yandan insanın kendisine ayna tutup şunları yaptım demesi kolay ve etik değil. Aynayı başkaları tutmalı.
“Makyaj Yapan Ölüler” adlı eserinizde insanların duyarsızlığından bahsetmişsiniz. Günümüzde de insanların her türlü vahşet ve olaya karşı duyarsız kaldıklarını söyleyebiliriz. Bu duyarsızlığın önlenebilmesi ve insanlığın yeniden canlanabilmesi için bir çözüm öneriniz var mı?
Var. Şiir, hikaye, roman ve deneme okusunlar. Taşlaşmış kalpleri yumuşatacak olan sanat eserleridir. Zira insana dokunmadan hiçbir sanat eseri var olamaz. İnsanı yeniden insanlığa davet edecek olan kendi kelimeleridir. Kuş sesine gelir kuşlar.
Ülkemizin son yıllardaki kültür sanat durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Önceki yıllara göre büyük bir atılım gözleniyor. Emanetler ehline verildiği sürece iyi niyetler ve çabalar hedefine ulaşacaktır inşallah. Şikâyet yerine eser üretmeli sanat adamları. Ülkemizin kültür-sanat irtifası bu çabalarla yükselecektir.
Milli Kültür Şurası’nı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok önemli bir hareket noktası. Kültür dünyamızı yerinden oynatacak ya da layık olduğu yere getirecek bir dayanak noktası. Yıllar sonra Türkiye Cumhuriyeti, milli kültür politikaları üretmek üzere seferberlik ilan etti. Umarım alınan kararların uygulaması dikkatle izlenir. Hayati bir mesele bu. Zira milli olmadan evrensel olunmaz.(Çekmeköy 2023 Dergisi, Temmuz 2017)