Sözün hakkını nasıl teslim etmeli? Şairin, kendine bir silah gibi doğrultarak sorması gereken ilk sorudur bu. Söylerken emin, söyledikten sonra sözüne kulak verenlerden mesûl olacağını bilmelidir. Ne tez davranmalı diline şair, ne de ıskalamalı söz söylenecek ânı.
Ruhumuz daralmışken A. Ali Ural yine koşuverdi imdadımıza. Nefese nefese değil, başı dik ve emin. Kuduz Aşısı’ndan sonra yedi yıldır süren suskunluğunu ne çok vakti var suyun küçük adımlarla yürüyor köprüye diyerek bozuyor şair. Gizli Buzlanma sözün hakkını asıl sahibine teslim ederek, “Münâcatın Kıyısında” şiiri ile başlıyor. Teslimiyet, dilin lakırdıdan kurtuluşu ve söze ulaşması çünkü Ural için. Teslimiyet, başlarken Evvel’e sığınmak. Bahçemize solmuş güller atılmasından usanmışken ne nefhanla pişiyor çamur ne gül bahçesi oluyor kırıldığım yer dizesiyle, çitten içeri girmeyi başarıyor şair. Acemi şairim dese de, biliyoruz ki yalnızca ustalar doğruyu söyleme derdinde. “Naatın Kıyısında” sesleniyor:
medet ki ille de bir şey söyleyeceksem doğruyu söyleyeyim
A.Ali Ural’ın o yalın ve sezgiye dayalı dili, Gizli Buzlanma’da da büyüsünü koruyor; ama biçemini değiştirerek. “Şiirin Kıyısında” mısra mısra değil, kelime kelime duyduğu bir ses var şairin. Sadece ses mi? Hayır. Aynı zamanda sesin mana ile hemhâl olması da söz konusu ki “Trampet Ritimleri”nden iki dize denk düşüyor yazdıklarımıza:
şiiri bekleyenlere eşlik eder trampet
sen ritmi bul şiir gelir kör şaire inandım
Kör şaire inanıyor A. Ali Ural, zira Körün Parmak Uçları hâlâ aramakta şiiri. Görmek ne ki? Hakikate nüfuz edebilmesi için inanması gerek şairin. Yani samimiyet.
Bazı gerilim filmlerinde aşina olduğumuz bir sahne vardır. Kahraman, cesaretini toplayıp dalar karanlık ormana ve keşfe koyulur. Korkunç uğultular yükselir, ağaç dalları ürkütücü şekillere bürünür ve kahramanın ayağı takılır düşer bazen. Lakin vazgeçmez ve biz de onu izlerken kendimizi bir keşfin içinde buluveririz. Müphem, peşinden sürükler çünkü hepimizi.
Şair de “Muamma”dan getirir duyduğunu, kelimeleri titizlikle seçer ve söyleyiverir. Artık sırada okur vardır kâşif olması gereken. Av şarkısı söyleyemez, benzetemezse sesini. Çünkü yazmak kadar, okumak da marifet ister.
marifet kanda yürüyüp bırakmamak iz
marifet bir ormanı taşımak omzunda
Günümüzdeki birtakım şiirlerde, ne yazık ki icat edilen şair sıkıntılarıyla karşılaşıyoruz. Kendisinin ve kimsenin rahatını bozmayan dizelerle. İlhan Berk “Ustalık kazanılır, ama çocuk olmak yitirilirse şiirin büyük damarlarından biri yok olur” der. Zihnimizdeki suya taş atacak bir çocuk arıyoruz ki, bulabilene aşk olsun. Şairler büyüdükçe, büyük şairler azalıyor artık. Konfor, bir rahatsızlık hâline dönüşüyor. Ne keyfimizi, ne uykumuzu kaçırıyor ortopedik yataklarda görülen düşler.
“Horozla Öldürülen Gece”de, keyfimizi kaçırıyor A. Ali Ural:
bir fil gibi çapraz ateşle koruyamazsın şahı
koruyamazsın bir çadırdı gök direğini kırdın
koruyamazsın barutunda kuş kanatları
koruyamazsın harp bittikten sonra kazıldı siper
Sezgi, şairin dizginidir. Dil, ancak sezgiyle bütünleşebildiği vakit etinden sıyrılabilir. Bu sebepten, her şeyi olduğu gibi duymak istemeyen bizler, şair bir şey söylediğinde hareketsiz kalır, şaşırır, hafif gülümser ve düşünmeye başlarız. Çünkü gol atmaz şair, pas verir; biz de topu kendi ağlarımıza göndeririz.
Ural’ın şiirlerinde de sık sık hareketsiz kalıyor, tebessüm ediyor ve santraya koşuyoruz hep; bir gol daha yemek için. Nişan almış tam vuracakken bir sözle, susup “ölmeyi öğreniyor” aynada şair.
gözlerini açıp kocaman
bir kara nehir gibi emdi ruhumu
hiç bu kadar yakından görmemiştim oğlumu
hiç bu kadar uzaktan
Kitabın ismini de sorgulamamız gerekiyor. Neden Gizli Buzlanma? Bir farkındalık mı, bir uyarı mı? Farkına varıp uyarıyor mu yoksa şair? Cemal Süreya bir şiirinde “akan zaman değil mesafelerdir” diyor. “Öpülmeyen Sevgili” ile buz mu tuttu aramızdaki mesafe? Yolu katetmekten çok, seyretmekle geçiyor günümüz. “Kar Hapsi”ndeyiz, çağrıda bulunuyor şair vardığı yerden. Bu yolu arşınlarken dikkat etmeli! Islanmış sesi, uyarıyor:
bir şey al üstüne çünkü üşütür
üstünde bir şey yazmayan yağmurlar
Gizli Buzlanma’da sürat yok, manzara var. Oyun yok, perde var. Sonunda benzemeye başladığımız şiirler var Gizli Buzlanma’da. Şiir kitabı, tek başına ve sessizce okunur.
salondaki tek seyirci alkışlıyor ayakta
Modern şiir, deneysel şiir, çok sesli şiir, kapalı şiir gibi tanımlamaların edebiyat ortamlarında sıkça söz edildiği bu dönemde, A. Ali Ural’ın kaleminden sızanlar için nasıl bir tanımda bulunmalıyız? Sadece ŞİİR. Önüne iyi, güzel, başarılı gibi sıfatlar eklersek de hata yapmış oluruz. “Çünkü” şiir dediğimiz, bütün bunları muhteviyatında barındıracak kadar derin ve yücedir.
Mühür Dergisi, Sayı 50, 2014