GİZLİ BUZLANMA veya CEVHER ATEŞ BUZ TETİK ve CEVHER – EMİRHAN KÖMÜRCÜ

Cevher

Kitabı elime aldığımda ne yazacağımı tam olarak kestiremiyordum. Bir şeyi doğru formda değerlendirme gerekliliğini, sadece Gizli Buzlanma için değil, bütün kitaplar için duyuyordum. Bu yüzden belli başlı işleme usüllerini görmezden gelmem gerekiyordu. Çünkü modern insanın ruhu ve bu ruhun çıkardığı eser, gelenekçi tekniklerle çözülemez. Ama şunu da belirtmek gerekiyor, eser dedimse modern ruhların eserleri dedimse bunu, elektro stüdyolarından çıkan şarkılara benzetenlerin değil, tanrısal olan sanata ulaştırma çabası içinde olan mesut insanların eseleri için dedim.

Gizli Buzlanma, A. Ali Ural’ın yıllardır beklettiği bir püskürüş, bir coşku, bir varoluş çağlaması. Onu bu dikkatle incelemek gerekiyor. Bu birinci dikkat noktası. Gizli Buzlanma ateş benzeri sıcak arzuların baş göstermesidir. Bu, dışarı çıkmak olabilir, insanlarla konuşmak olabilir veya televizyonu açmak…

İkinci dikkat noktası, onun geleneğin kıyılarına uğraması, arayışını en ağır biçimde -şiirle- dillendirişi. Münâcatın, naatın ve şiirin kıyılarına uğrar Ural. Bir çıkış arar kendini güvende hissetmek için, çantasında taşıdıklarını dökebilmek için. Bunu şiirin kıyısında bulur.

Aslında şiirin kıyısında her şeyi bulur. Çünkü Münâcatın Kıyısında görmüştür:

hafızamda uçuşan resimlere doğrultup tüfeğimi

bir bir indiriyorum gökten yalpalayarak konuyor göğsüme

bu albümde bir tek senin resmin yok

senden başka resmi yok kimsenin bu albümde

Üçüncü dikkat noktası, -ki sanırım beni en çok ilgilendiren de bu- onun özünün dışında bireyselleşme çabasıdır. Aslında bu, Ural’ın hemen her şiirinde var ama Gizli Buzlanma başka, bambaşka bir adamın çabasıdır. İnsanları yakalamaya çalışan, onları tutup ” Kendine gel, yalnız değilsin! ” diyen bir adamın. Tetiği çekmeyi iyi bilen bir adamın kitabı Gizli Buzlanma.

Ateş

A.Ali Ural’ın yıllardır içindeki coşkuyu saklamasının bir sebebi olmalıydı. Çünkü şiir taşmak ister, fışkırmak ister, her yere saçılmak ister. Onu tutmak zordur, bilgelik gerektirir. Gizli Buzlanma’da, bu bilgeliğin yoğun belirtileri var. Kitabın kendini sakladığını, dış etkilerden kurtulmak için, kurgusu ve yapısı itibariyle karıldığını görmek de mümkün. Bu bekleyiş, onu gitgide daha yoğun, daha azimli, daha cesur bir kitaba dönüştürmüş.

O şiiri beklemekten yorulmadığını söylemiştir Trampet Sesleri’nde.

yorulmazdım aynı ritmi trampetle çalmaktan

senelerce yorulmazdım beklemekten şiiri

Bekleyişe sebep düşünme gerekliliği ille de duyulacaksa Muamma şiirinde söylemiştir bunu:

çevir başını duyma itirafını cezayı ilzâm eder yoksa

söyleyecek mi sandın şair söylenecek bir şey yoksa

Buna rağmen kendi bekleyişinin zayıflığını görür ve suyun rahatlığına imrenir:

ne çok vakti var suyun küçük adımlarla yürüyor köprüye

Ateşi yutmaya kalkma şiir okuyucusu. Üzerinde bilincini ısıt.

Buz

Kitap Münâcatın Kıyısında ile başlar. Oraya gider Ural. Münâcatla bir çıkış için dilenir:

her mancınıkla daha uzağa gidiyorum düştüğüm her yer mancınık

Buradaki mancınık onu daha uzağa gönderir ve bu sefer Naatın Kıyısında’dır A. Ali Ural. Ancak burada da yapamaz, kendini buna layık görmez:

Ömer görse sus derdi senin kelimelerinde is var huzura çıkamaz

Şimdi gideceği yer şiirin kıyısıdır. Burada çıkacak bir yer bulmuştur sonunda kendine ve kitabın sonuna kadar orada kalacaktır. Bütün ömrü boyunca orada olmuştur. Ahenge seslenirken beklemesinden kaynaklanan bir şiir açlığı vardır:

ey ritmim parmakların kanayana kadar vur göğün sırtına

Kitap, foto manipülasyonlarla beş temel bölüme ayrılmış. Her foto manipülasyon peşinden gelen şiiri bir yandan görselleştiriyor.

İlk bölümde geleneğe uğrayan şair, münâcatın, naatın ve şiirin kıyısında gezinir. Bu duraklara uğrayan şair, en sonunda Muamma’yı yazıp eline aldığı kalemin neler yapacağından habersiz diğer bölümlere geçer. İkinci bölümde dışarıya dokunmaz, içeride kalır. Bir diğer ifadeyle dışarıya çıkmak için hazırlanır. Üçüncü bölümde dışarıdadır. Saat Satan Zenciler vardır bu kısımda, Asansördeki Ayna vardır. Şair artık dışarıya çıkmıştır.

Dördüncü kısımda ise ne içeridedir ne de dışarıda. Özünün dışında bir bireysellikle sarılır şiir. Sülün Osman ile Arsen Lüpen karşılaşır onun şiirinde. Öpülmeyen Sevgili’yi öpmeyen odur ama şiir ona dönüp bakmaz bile. Kedi Vebali’ni o almıştır ama bu vebalin ona ait olması dışında hiçbir şekilde şairine değmez şiir.

Son kısımda genel olarak kitabın açıklaması yapılıyor. Çünkü şiiri kitabın çünküsünü karşılıyor. Jenerik kitaba yakışır incelikte bir jenerik görevi görüyor ve Ural Ertelenmiş Şiir’e yer veriyor bu bölümde.

Buzu içemezsin sevgili şiir okuyucusu. İçebilmek için ona sarılıp onu eritmelisin önce.

Tetik

Türkiye’de yaşamak, modern hayatı çözememektir. Tek bir insan yoktur ki Türkiye’de, bu yaşam biçimini anlayabilsin. Hepimiz onun kıyılarındayız ve kendimizi daha iyi hissetmek için rotayı değiştirmeyi aklımıza getirmiyoruz. A. Ali Ural bu durumun görgü tanığıdır. Tanıklığının şiddeti, kitabın her sayfasında görülebilir. Biraz düşününce, Gizli Buzlanma’yı yazmamış olsaydı, onu sorgu odalarında, belli başlı işkence metodlarımızla sorgulamamız gerektiği sonucuna varıyorum. Bu gerekliliği hissettirecek kadar tanık Ural, bizim en büyük acılarımıza. Doğu veya Batı olamamamıza, hiçbir coşkudan namahrumluğumuza rağmen kendi hazinemizi açacak anahtardan mahrum oluşumuza, markalara karşı güçsüzlüğümüze rağmen içsel bir düşmanlığı nasıl 21. yüzyıla kadar taşıdığımıza… Hepsine ama hepsine şahit Ural.

Sanırım sorgu odalarını kendi içsel devletinde hazırlamış şair. Bizim işkence metodlarımıza gerek kalmamış. O, bizim tahayyül sınırlarımızın ötesinde kurduğu bu odalarda, bizim alabileceğimizden daha fazlasını almış.

Gizli Buzlanma, bir şairin kendine yaptığı sorguların ve şiddetli işkencelerin ardından söküp aldığı bir kitap.

ateşle buzun aynı tetiği çektiğini bilirsin

dediğinde aslında bize seslenir.

Trampet Ritimleri şiirinde, nazmı göksel ritminden söküp almıştır. Modernizmin kutularına nasıl da sığdırıldığından yakınmıştır. Ancak öyle naiftir ki yakınışını sezdirmez bile.

şiiri bekleyenlere eşlik eder trampet

sen ritmi bul şiir gelir kör şaire inandım

ta tara ram- ta tara tam- tamtam tamtam- ta tara ram

Natural Rain Sounds şiirinde, bahsettiğim modern tutsaklığı market raflarında yakalamıştır yani hayatımızın çoğu zamanında girip çıktığımız yerde şiiri görebilmiştir. Görebildiği gibi çeker tetiği, altına gireceğimiz zaman şiiri geride bıraktığımız ne kadar yer varsa hepsinde namluyu doğrultur A. Ali Ural.

Bunu yumuşak ama keskin diliyle yapması onun bir diğer yetisidir.

Şiirlerini tek tek açıklamak simyacılık olacaktır, bunun altına giremem. Öyle bir simyacılık ki, gümüşü tunca, altını gümüşe çevirir.

O tetiği çekiyor, sevgili şiir okuyucusu. Namluya gövdeni gerdirecek kadar azmin olmalı yalnızca.

Ve Cevher

A.Ali Ural’ın Gizli Buzlanma’sını belki de on beş defa okumuşumdur. İçerisinden herhangi bir şiiri diğerlerinden daha fazla okumadım. Her sayfa, her şiir bir diğerinin yoldaşıydı. Kurgusu belirlenmiş, seçme şiirlerin boca edildiği kitaplardan çok ileri bir ruhla hazırlanmış. Bu noktada Sedat Gever’in foto manipülasyonlarını görmezden gelmek mümkün değil. Kitabın bir diğer zenginliği de burada sanırım.

Kitabı beş parçada incelememin sebebi ilk bakışta kitaba uyum sağlamak için gösterdiğim bir çaba zannedilecek ancak sadece bu değil. Evet, bunda bir doğruluk payı var ancak sadece bu değil.

Kim Ki Duk’un İlkbahar Yaz Sonbahar Kış ve İlkbahar isimli bir fimi vardır. Konusu ve teması itibariyle Gizli Buzlanma’yla pek benzerlik göstermese de bir noktadan yakalıyorlar birbirlerini: Varlığımızın yegane sancılarına uydurduğumuz eşi bulunmaz genişlik ve hacimdeki köklü modernizm kılıfını gözler önüne seriyorlar.

Özdışı bireysellik, yani kendi dışında bir bireysellikle hem kendini hem de toplumu daha iyi kavrayabileceği düşüncesi Ural’ın en çok göze çarpan yanı. Özdışı bireysellikle uzaktan gördüklerimizi, yakınımızda kılıyor A. Ali Ural. Gizli Buzlanma bu şenliksel fikrin en büyük yankısı.

Cevherin uzakta değil şiir okuyucusu. Çok yakında. Adım atacak bacakların olmalı.

Yasakmeyve Dergisi, Sayı 68, 2014

Site Altbilgisi