A. Ali Ural’ın, şiirin her dem yeniden gelişini işaretleyen kitabı
“Kâğıda Sarılı Rüzgâr”a kendi özünden mahcup bir güzelleme…
Duyabiliyor musunuz? Tek yapmanız gereken şairi dinlemek. Kulağınızla değil kalbinizle, kalbi olan işitebilir. Üstelik tarçınlı şiir bu, burnun iyi koku alması gerekir. Şiiri, Kâğıda Sarılı Rüzgâr’ı her yerde, her anda işitebilirsiniz. Şiiri bundan daha güzel ne anlatabilir: Kâğıda Sarılı Rüzgâr. Evrenin ruhudur rüzgâr, âlemlerin rahmet nefesidir. Rahmet nefesini soluyarak sürdürüyor on sekiz bin âlem varlığını. Varlığın, rahmet nefesini soluyarak yaptığı hayat dolu konuşması şiirdir.
Şiir, evrende insandan başka şeyler de olduğunu hatırlatır. Ve insanın o başka şeylerle bütünlenmiş olarak geri döndüğünde evrenin saklı incisi olacağını da… Lakin şimdilerde bir yabansılık hissettiğinden gurbete düştü şiir, otoyolda tehlikelere karşı kendini kapatan kirpi gibi sarıldı, düründü kâğıda. Vakti erişince insan kendine gelip, yeryüzü konukluğundan göğün kollarına atıldığında âlemler yeniden şiirle, rahmet nefesi rüzgârla soluk alıp vermeye başlayacaktır. Ve böylece hep yeniden, her dem sürecektir insanın şiirle yolculuğu.
İnsan güzellikleri sahiplensin ve bu güzellikler bütün evrene huzur olsun diye çıkıldı yola. Yunus’un sözleri alınlık oldu yolculara. Artık yeryüzü konukluğu göğün berraklığında şekillenecek. Aşılmaz gibi görünen engelleri saydamlaştıracak bu. Şarkılar söylenecek varlık türküsü tutuşsun diye. Sadırlara şifa olsun diye kitaplar yazılacak, defterler dolusu hayalle biriktirilecek gözlere sürme diye…
Çocukların soruları, insanlık gecesini aydınlatan ışıklar olacak. Işığı göğsünde saklı yeni yıldızlar keşfedilecek gümüşsü göklerde. Eksiği bitmez yine de insanın ve şu gelimli-gidimli dünyanın. Hızır gözlenecek çiçeği eksik baharda…
Evrendeki güzellikleri kendi yaşamına taşımak için insan, tabii cevherleri işlemeye başlar. Sanatla güzellikleri yaşama taşımak hoştur, lakin insan olmanın varlık koşuluyla bütünleşmeyen sanat bir sanrı olarak kalır. Her şey aslına döner, insan başka bir yol tutsa da sonunda kendi gerçeğiyle yüzleşecektir. Her şey kendi özünde kendi asliyetini taşır, onu hiçbir şey yok edemez. İnsan da özüyle buluşmalı ve özünü teneffüs ederek onu gürleştirmelidir.
Şimdinin, güncelin alışkanlıklarından azade oldukça yürür insan kendi yolunda. Kendi yolunca yürümeyince insan güncelin kara şiiri yaygın kalabilir ortalıkta, henüz şiire kar vakti gelmemiş olabilir. Yokluğa erişmeli, güncelden mahrum etmeli insan kendini. Varlığın coşkun şarkısı sinmeli her mevsime.
Gözlerini dikip göğe, o doyumsuz harikuladeliğe bakakalmalı insan. Güncelin sarmalında insani bir keyif yanılsamasıyla sallanan sandalyelerde kitap okuyanlar, göğün güzelliğinden mahrumdurlar. Ait olduğu güzelliğe meftun, ayırmadan dikkatini ondan, günceli aşmalı insan. Yağmurun altında kitap okumalı, bir tarlanın ortasında tek başına, yaşayan ağaçlar gibi, sallandıkça kök salan. Kökü sapasağlam, dalları göğe doğru uzanan güzel-diri tek ağaç çeker yağmuru. Rahmettir o, şerha şerha olmuş sadırlara ve yağmur kıbleden yağmaya başlar. Yağmurun altında okumalı kitabı…
Evrenin dilini sökmek, kâinatı okumayı sökmek zorlu bir yoldur, nefes kesicidir. Sütten kesilmiş peynir gibi, şiirden kesilmiş bol oksijen gerektirir. Yükseklere dikip gözlerini şairin durağından göğe bakanlar var ise de bulutları yalnız çocuklar okuyabilir. Bir varmış, masalların azığıdır çocukları baştan çıkaran. Bir varmış, güneş doğar ay tutulur, güzellik ağar göklerden, ruhlar şevkle tutuşur; daha ne olsun bir varsa.
Azıksız çıkılmaz yola, azık toplamalı insan kâinattan. Bak, gökteki yerimizde kaynıyor kırlangıçlar! Bir dost sesi değiyor kulaklarımıza; kâğıda sarılı güneş. Rüya denizinde vızır vızır gemiler gibi çağlıyor yanıp yakılarak üzerimizden. Uykusu gelmeyenlerin yaktığı ateştendir güneşin parlayıp patlamaları. Rüyalarla sarılıdır uykusu gelmeyenlerin şiiri. Ne evrenin hazineleri biter, ne insanın güzellikleri. Karşı koyabilmenin yolu yoktur, varlığın zikri çınlar evrende. Taşı da azizdir varlığın, ekmeği de, kaynasa da taşmaz sütü çocukların.
Şarkılar söylenecek ve birlikte söylendikçe güzelleşecek şarkı. Yıldızlar çakılacak şairin göğsüne parıl parıl. Kâinatın onca güzelliklerine, onca bağışlara borçludur şair. Borçlarıyla ölürse yeryüzü halkı sorumludur şairin ölümünden. Gaflete düşmeye gelmez, durmaksızın terennüm edilmelidir şiir; dil tutulursa kâinat güneşi söner, bir mısra koyulmadan açıklığına kapanırsa göz, dünya altında kalır.
Şair kartopları atıyor karanlığa şafak söksün. Melek rütbesi bu totemler yıkılacak, kelebek etkisi kalpleri uçuran. Sudan ağır ağır çıkar görkemli balina, denizi yüklenmiş bir hayret bulutudur. Tepede şanlı ay doğmadan önce, koro oldu cihan orda her zerre, yandı karşılamak için sultanı, külden anka değil gülden can doğdu. Kalp bulsun ritmini teklemesin tek, irfan ocağından inci devşirsin. Âlemin tabibi elini sürsün, dokunduğu yerde gün olsun derman.
Dünyanın gürültüsü dinince kesintisiz sürer şiir, bitmez; benim nefesim buna yetmez. Varın, şiirle kalın!
Ali Ömer Akbulut
Karabatak Dergisi, 62. Sayı, Temmuz-Ağustos 2022