Bir okur olarak kâğıda dokunmak isterim – Röportaj: Ayşe Dilara Acar

Yayıncılık geçmişiniz bağlamında sizi tanıyabilir miyiz?

1987 yılında Çağrı Yayınları’nda editör olarak işe başladım. 1990’da Şule Yayınları’nı kurdum. 32 yıldır Şule Yayınları’nın sahibi ve genel yayın yönetmeniyim. Şimdiye kadar sekiz yüze yakın kitap ve Merdiven Sanat, Kitaphaber, Merdiven Şiir ve Karabatak adlı dört dergi yayımladım.

  • Yayınevinizin bir kurulma hikayesi var mıdır? Şule, yayıncılıkta nasıl bir boşluk gördü ve neye talip oldu?

Babam Kemal Ural, 1962 yılında Şule isimli bir dergi çıkarmış ancak dergi maddi imkansızlıklardan ötürü sadece sekiz sayı çıkabilmişti. Nurettin Topçu başyazarı olduğu derginin kapanacağını öğrenince Kemal Ural’ın ricası üzerine arka kapakta yer alacak şu cümleyi yazmıştı: “Yeni doğuşlara hazırlanan dünyada her sabah başka bir Şule parlayacak.” Şule Yayınları Nurettin Topçu’nun duasıdır. Ben de babanın yarım kalan serüvenini devam ettirebilmek için kurduğum yayınevine Şule adını verdim. Bir edebiyat okulu olmasını istedim Şule’nin genç yazarların yetişmesine emek veren. Estetikle teknik, duyguyla düşünce harmanlansın arzu ettim.

  • Yayıncılığın bir ticaret aracına dönüştüğü, yayınevlerinde niteliğin değil de niceliğin önemsendiği fikrine katılıyor musunuz?

Sorun yayınevlerinin ticari kurumlar oluşu değil niteliksiz iş yapmalarıdır. Bu konuda genelleme yapmayı doğru bulmuyorum. Kendi adımıza konuşabiliriz ancak. Şule gönül yayıncılığından yana oldu hep. Muhteva, estetik ve teknik sac ayakları oldu kazanımızın. Satış kaygısından ziyade muhtevayı ve faydayı gözeten bir bakışı korumaya çalıştık hep.  

  • Yayınevinizde basılan bütün kitaplarda aynı heyecanı duyuyor musunuz? Bu kitapların hepsini aynı zevkle mi basıyorsunuz?

Ben heyecanını duymayacağım kitabı basmaktan kaçınıyorum. Böylece her kitap rüzgârıyla geliyor yayınevine. Genç yazarların ilk kitaplarını yayımlamak ise başlı başına bir heyecan.

  • Bir eserin yayınevinizde yayınlanma serüvenini kısaca anlatabilir misiniz?

Kitap dosyaları elden ya da mail yoluyla yayınevine ulaşır. Yayın kurulu başvuruları değerlendirir ve bana bilgi verir. Bu bilgiye ve deneyimlerime dayanarak kitabı yayımlayıp yayımlamayacağıma karar veririm. Diyelim yayımlanıyor; öncelikle bir editör tayin edilir kitap için. Editör eserin aşçısıdır. Teknik ve ve muhteva açısından kitabın nasıl yayımlanacağına karar verir.     Dosyayı okur ve gerekli düzeltmeleri yapar. Dizgici bu tashihleri metne aktarır ve kitabın sayfa düzenini yapar. Yayımlanma aşamasında yazar, editör ve genel yayın yönetmeni ayrı ayrı baskı onayı verir. Grafiker bu arada kitabın kapağını yaparak onaylatmış, editör arka kapak yazısını yazmış, genel yayın yönetmeni kitabın kâğıt baskı gibi teknik özelliklerine karar vermiştir. Yayınevinin satın alma birimi kâğıdı satın alıp matbaaya gönderir. Dizgici de kitabı pdf olarak matbaanın ilgili birimine mail yoluyla yollar. Ve mutlu son: Kitap basıldıktan sonra yayınevinin deposuna nakledilir.                                                   

  • Yayınlayacağınız eserlere ideolojik açıdan bakıyor musunuz? Bir kitabı yayınlarken ne kadar objektif oluyorsunuz?

Objektif olmak yayınevine gelen her dosyayı yayımlamak değildir. Her genel yayın yönetmeni kendi birikimi, estetik anlayışı ve dünya görüşüyle karar verir bir kitabı yayımlamaya. Öte yandan yayınevinin imkanları da bu kararda rol oynar. Benim de bütün yayın yönetmenleri gibi kendime ait nitelik kriterlerim bulunuyor.

  • Okur olarak okuyacağım eseri seçerken kitabın başlığı/ kapağı bir kitabı satın almamdaki kriterlerden biri. Yayınevi olarak bunlara ne derece önem veriyorsunuz, kitap başlıkları ve kapakları sizin için ne kadar önemli?

Öncelikle kitaba ad koymak yayınevinin değil yazarın görevidir. Nadiren yazara ad konusunda teklif götürülür. Ben hocası olduğum genç yazarlardan isim teklifleri isterim kitapları için ve zaman zaman öneride bulunurum. Bu talebelerimle aramdaki özel hukuktan kaynaklanır. Onların talebine göre tekliflerim olabilir. Bir yaptırım şeklinde değil elbette. Yazarın hoşnutluğu esastır. Kapaklara gelince yayınevimizin grafikeri Ayşe Ural’ın alternatifli çalışmaları arasından seçeriz kapağımızı. Yazara birkaç seçenek sunulur ve tercihimiz belirtilir. Yazarla anlaşarak kapağa karar veririz. İsim, kapak ve arka kapak yazısı kitabın okurla ilk karşılaşmasıdır. Bu yüzden son derece önemlidir bu alandaki tercihler.

  • Yayıncı olarak kitaplarda satış kaygısı güder misiniz? Okuyucuda karşılık bulamayacağını düşündüğünüz kitaplardan şaşırtıcı bir dönüş aldığınız oldu mu?

Yayınladığım kitaplarda satış değil nitelik kaygısı güttüm hep. Şule Yayınları’nın şaşırtıcı satış rakamları olmadı hiç. Ağır fakat istikrarlı bir gidişimiz var. Paralı olmasa da itibarlı bir yayınevi olduk hep.

  • Geçmiş yıllarda editörlerin hem yayınevi sahibi hem de kitap hazırlığı ve basımında yetkin kişiler olduğunu görüyoruz. Peki günümüzde bu durum nasıl ilerliyor? Özellikle Şule Yayınlarında bu durum nasıl?

Ben Şule Yayınları’nın hem sahibi hem genel yayın yönetmeniyim. Yüzlerce kitabın editörlüğünü de bizzat yaptım. Yetkin olup olmadığıma karar verecek olan yayın dünyasıdır.

  • Yayıncı olarak okur profilini nasıl buluyorsunuz? Bu profil yükselişte mi, düşüşte mi?

1990’lı yıllarda yayınevleri bir kitabı en az beş bin adet basarlardı. Şimdi bu rakam beş yüzle bin arasında değişiyor. Bununla birlikte okurun donanımının arttığını düşünüyorum. 

  • Yayıncılığın gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz? Özellikle Türkiye’de yayıncılık ne durumda ve nereye gidiyor?

Eski kültür bakanlarından birine bu konudaki kaygımı belirttiğimde “Satacak kitabı bilmiyorsunuz,” cevabını almıştım. Oysa kültür yayıncılığının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığından söz etmiştim ben. Devletimizin acilen kültür yayıncılığı konusunda tedbir alması gerekiyor. Aksi takdirde bir süre sonra sanatçılar ve ilim insanları kitaplarını yayımlayacak yayınevi bulamayacaklar.

  • Diğer soruyla bağlantılı olarak şunu sormak istiyorum. Dijital kitap ve e-kitapların arttığı bir dönemdeyiz. Sizce basılı kitap dönemi kapanıyor mu? Dijital kitap, basılı kitabın yerini alabilir mi?

Ben teknoloji ne kadar gelişse de basılı kitapların ölmeyeceğini düşünüyorum. Doğrusu bir okur olarak kâğıda dokunmak isterim ben.

( İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Prof. Dr. Abdülkadir Emeksiz’in talebelere verdiği final ödevine binaen yapılmıştır. 30 Mayıs 2022)

Site Altbilgisi